VEDA HUTBESİ

VedaHutbesi

"Ey insanlar!

"Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamıyacağım.

"İnsanlar!

"Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur

"Ashabım!

"Muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız. O'da sizin yaptığınız olayı sorguya çekecektir. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyetimi, burada bulunanlar, bulunmayanlara ulaştırsın. Olabilir ki, burada bulunan kimse bunları daha iyi anlayan birisine ulaştırmış olur.

"Ashabım!

"Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin. Biliniz ki, faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah böyle hükmetmiştir. İlk kaldırdığım faiz de Abdulmutallib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir. Lakin anaparanız size aittir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.

"Ashabım!"

"Dikkat ediniz, Cahiliyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu Iyas bin Rabia'nın kan davasıdır.

"Ey insanlar!

"Muhakkak ki, seytan şu toprağınızda kendisine tapınmaktan tamamen ümidini kesmiştir. Fakat siz bunun dışında ufak tefek işlerinizde ona uyarsanız, bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız.

"Ey insanlar!

"Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah'ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah'ın emriyle helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınızı; yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri izininiz olmadıkca evlerinize almamalarıdır. Eğer gelmesine müsade etmediğiniz bir kimseyi evinize alırlarsa, Allah, size onları yataklarında yalnız bırakmanıza ve daha olmazsa hafifçe dövüp sakındırmanıza izin vermiştir. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşru örf ve adete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.

"Ey mü'minler!

"Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukca yolunuzu hiç şasırmazsınız. O emanetler, Allah'ın kitabı Kur-ân-ı Kerim ve Peygamberin (a.s.m) sünnetidir.

"Mü'minler!

"Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslümanın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslümana kardeşinin kanı da, malı da helal olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu ile vermişse başkadır.

"Ey insanlar!

"Cenab-ı Hakk her hak sahibine hakkını vermiştir. Her insanın mirastan hissesini ayırmıştır. Mirascıya vasiyet etmeye lüzüm yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden kimse için mahrumiyet vardır. Babasından başkasına ait soy iddia eden soysuz yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan köle, Allah'ın, meleklerinin ve bütün insanların lanetine uğrasın. Cenab-ı Hakk, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şehadetlerini kabul eder.

"Ey insanlar!

"Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem'in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O'ndan en çok korkanınızdır. Azası kesik siyahî bir köle başınıza amir olarak tayin edilse, sizi Allah'ın kitabı ile idare ederse, onu dinleyiniz ve itaat ediniz. Suçlu kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz.

"Dikkat ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız:

  • Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız.

  • Allah'ın haram ve dokunulmaz kıldığı canı, haksız yere öldürmeyeceksiniz.

  • Zina etmeyeceksiniz.

  • Hırsızlık yapmayacaksınız.

  • "İnsanlar Lâilahe illallah deyinceye kadar onlarla cihad etmek üzere emrolundum. Onlar bunu söyledikleri zaman kanlarını ve mallarını korumuş olurlar. Hesapları ise Allah'a aittir.

    "İnsanlar!

    "Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?"

    Saheb-i Kiram birden şöyle dediler:

    "Allah'ın elçiliğini ifa ettiniz, vazifenizi hakkıyla yerine getirdiniz, bize vasiyet ve nasihatta bulundunuz, diye şehadet ederiz!"

    Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz (S.A.V.) şehadet parmağını kaldırdı, sonra da cemaatin üzerine çevirip indirdi ve şöyle buyurdu:

    "Şahid ol, yâ Rab!

    Şahid ol, yâ Rab! Şahid ol, yâ Rab!"

    14 Ağustos 2011 Pazar

    İslam Düşünce Tarihinde Hatm-i Nübüvvet Meselesi

    Prof. Dr. Metin Yurdagür

    Peygamberlik müessesesinin Hz Muhammed (sav) ile sona erdiğini, O'ndan sonra yeni bir peygamber gönderilmeyeceğini ifade eden "Hatmü'n-nübüvve" terimi, Arapça'da "bir işi tamamlayıp sona erdirmek, bir şeyin sonuna damga vurmak, bir yazı veya belgeyi mühürlemek" anlamlarına gelir. Bu tamlamada yer alan "nübüvvet" terimi; "kullara yönelik olan ilahî irade ve mesajların vahiy yoluyla üstün vasıflı bazı seçkin insanlara, beşeriyete tebliğ etmeleri kaydıyla ulaştırılması" anlamına gelmektedir. Buna göre hatm-i nübüvvet tamlaması Allah ile kulları arasındaki elçilik görevinin sona erdiğini belirtmektedir.

    Kur'ân-ı Kerim'de Hatm-i Nübüvvet

    Kur'ân-ı Kerim'de peygamberlik müessesesinin Hz. Muhammed (sav) ile son bulduğunu açıkça ifade eden tek âyet bulunmaktadır. 1 Hatm-i nübüvvete dolaylı olarak işaret eden âyetlerin sayısı ise yorum farklarına göre kırk ile yüz arasında değişmektedir. Bütün müfessirler başta Ahzab sûresindeki âyet olmak üzere, konuyla ilgili âyetleri tefsir ederlerken, Hz. Muhammed (sav)'in son vahyi tebliğ ettiğini, kendisinden sonra yeni bir vahyin bahis konusu olmadığını vurgulamışlardır.

    Hz. Peygamber hakkında "Muhammed, sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir. Fakat O, Allah'ın rasûlü ve peygamberlerin de sonuncusudur." 2 mealindeki âyette geçen "hâtemü'n-nebiyyîn" terkibi, O'nun peygamberler zincirinin son halkası olduğunu gayet açık bir şekilde ifade etmektedir. Söz konusu âyette geçen "hâtem" kelimesi, mütevatir kıraat imamları tarafından, bir hareke farkıyla iki türlü okunmakta, böylece her iki okunuşunda da "Hz. Peygamber'in hem peygamberlik müessesini nihayetlendirip taçlandıran son peygamber, yani "âhirü'l-enbiyâ" oluşu, hem de bütün peygamberlerin nübüvvetini tasdik ve tevsik eden "ilahî bir mühür" mesabesinde olduğu vurgulanmış olmaktadır.

    Müfessirler, bu âyette bir başka önemli noktaya daha işaret edildiğine dikkat çekmektedir. Bilindiği üzere Yahudilerde peygamberlik, bazı istisnaları olsa da, genellikle babadan oğula geçerek bir sülale boyunca devam etmişti. Söz konusu âyetin başında, hatm-i nübüvvet gerçeğine adeta zihnî ön bir hazırlık mahiyetinde, öncelikle Rasûl-i Ekrem'in nübüvvet görevine varis olacak bir oğlunun bulunmadığı "Hz. Muhammed (sav) sizden hiçbirinin babası değildir." ifadesiyle vurgulanmakta, böylece insanların O'ndan sonra babadan oğula intikal edecek tarzda bir peygamberlik beklentisine düşmeleri önlenmekte, ardından da "hâtemü'n-nebiyyîn" nitelemesiyle O'nun "en son peygamber" olduğu ifade edilmektedir.

    Yukarda işaret edildiği üzere bu âyet dışındaki pek çok âyetin dolaylı olarak hatm-i nübüvvete işaret ettiği ifade edilmiştir. Nitekim Nübüvvet-i Muhammediyye ile beşeriyetin din açısından tekamülün zirve noktasına ulaştığı, O'ndan sonra yeni bir peygamber beklenmeyip, sadece nur-i Muhammedi'nin takip edilmesinin gerektiği hususuna Kur'ân; "Bu gün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'ı beğendim." 3 âyetiyle dikkat çekmektedir.

    İslam bilginleri Kur'ân'ın ilahî koruma altında bulunduğunun bildirilmiş olmasını da 4, nübüvvetin Hz. Peygamber'le tamamlandığını gösteren bir başka ilahî ifade olarak değerlendirmektedir. Söz konusu bilginler Hz. Muhammed (sav)'in son peygamber olduğu gerçeğinin özellikle "nebi" kelimesiyle dile getirilmesi üzerinde de durmuşlardır. Konuyla ilgili âyette 5 "hâtemü'n-nebiyyîn" ifadesiyle O'ndan sonra bir başka nebinin gönderilmesinin bahis konusu olmadığı belirtildiğine göre, tabiî olarak rasûl de gönderilmeyecek demektir. Zira nübüvvet, risaleti de içine alan bir müessesedir. Bu sebeple nübüvvetin kapısının kapatılmış olması, mantıken ve tabiî olarak risaletin de sona ermiş olmasını gerektirmektedir.

    Hadislerde Hatm-i Nübüvvet

    Hatm-i nübüvvet konusu, hadis literatüründe de geniş bir şekilde yer almıştır. Hadis kaynaklarının bir kısmı Hz. Peygamber'in bu vasfıyla ilgili hadisleri "Hâtemü'n-nebiyyîn" başlığı altında toplamışlardır. Hz. Peygamber, nübüvvet zincirinin son halkası olduğu hususunu bizzat kendisi, pek çok hadisinde dile getirmiştir. Bunlar arasında, O'nun nübüvvet müessesesi içindeki mevkiini edebî bir teşbih üslubu içinde gayet veciz bir şekilde tasvir ederek kendisinden sonra başka bir peygambere ihtiyaç kalmadığını temsilî izah metoduyla açıklayan aşağıdaki hadis oldukça dikkat çekicidir: "Benimle, Benden önce gönderilen peygamberlerin durumu, yaptırdığı evi bitirdikten ve binayı donatıp tezyin ettikten sonra, evin bir köşesinde bir tuğlalık boş yer bırakan kişinin durumuna benzer. Bu bitmiş evi ziyaret edenler, binanın içini gezip dolaşırlarken gözleri bu eksik bırakılan yere iliştiği zaman : 'çok güzel olmuş amma, keşke evin şu köşesi boş bırakılmasaydı!' demekten kendilerini alamazlar. İşte ben, peygamberlik binasında tıpkı yeri boş bırakılan o köşe taşı gibiyim. Zira Ben, peygamberlerin sonuncusuyum."

    Bir kısım rivayetlerde de Rasûl-i Ekrem'in "âkıb" ve "haşir" gibi isimleri zikredilerek peygamberliğin O'nunla sona erdiği belirtilmiştir.

    Konuyla alakalı naslarda Hz. Peygamber'den sonra yeni bir peygamber gönderilmeyeceği, O'nun "peygamberlerin sonuncusu ve mührü olduğu" hususuna dikkat çekilmekle, şemail, hasais ve deâilü'n-nübüvve türünden eserlerde ise maddi anlamda bir nübüvvet mühür ve nişanının da Hz. Peygamber'in mübarek vücudunda "son peygamber olmanın bir alameti ve nişanı" kabilinden cismani olarak bulunduğuna değinilmektedir. Bu tür eserlerde benzeri işaretlerin, daha önceki peygamberlerde de bulunduğu, ancak Rasûl-i Ekrem'in peygamberlik nişan ve işaretinin diğerlerinden farklı olduğu bildirilmektedir. Bu konu özellikle hadis, siyer ve tarih kitaplarında birer müstakil alt başlık halinde incelenmiştir. Ashabın ve daha sonraki İslam bilginlerinin bu nübüvvet alameti için kullandıkları tabir hâtemü'n-nübüvve"dir. Bu Arapça ifadeyi Türkçe'de "nübüvvet mührü, peygamberlik mührü, peygamberlik nişanı, peygamberlik beni" gibi ifadelerle karşılamak mümkündür. Konuyla ilgili kaynaklarda yer alan bilgilere göre Hz. Peygamber'in sırtında, kürek kemikleri arasında, elle hissedilecek şekilde kabarık, adeta bir mühür damgasına benzeyen ve bizzat görenler tarafından gül tomurcuğu, güvercin veya keklik yumurtası, yumruk, siğil, et beni gibi çeşitli tasvir ve benzetmelerle ifade edilmeye çalışılan, bir iz bulunmaktaydı. İslami kaynaklarda söz konusu "peygamberlik nişanı"nın ne zaman oluştuğu bilinmemekle birlikte, bunun doğuştan olmadığı, Hz. Peygamber'in vefatından hemen sonra bu işaretin silinip kaybolduğu kaydedilmektedir. Öte yandan bu peygamberlik nişanı anlamındaki "hâtemü'n-nübüvve" tabiriyle, Hz. Peygamber'in bir devlet başkanı sıfatıyla genellikle diplomatik münasebetlerin icabı olarak yaptığı çeşitli yazışmalarda kullandığı yüzük biçiminde yapılmış, kendinden sonra ilk üç halifeye intikal etmiş olan mühr-i şerifleri de, muhtemelen kelime benzerliğinin doğurduğu bazı iltibaslar sebebiyle, genellikle birbirine karıştırılmıştır.

    Hatm-i Nübüvvet Meselesi Zarurat-ı Diniyyedendir

    Hatm-i nübüvvet meselesi ilk dönemlerden itibaren kelam kitaplarının nübüvvet bahislerinde ele alınmış, konuyla ilgili yukarıda nakledilen açık anlamlı naslar, Kur'ân ve sünnete bağlı bütün alimlerce dikkate alınarak, Hz. Muhammed (sav)'den sonra nübüvvet müessesinin sona erip tarihe mal olduğu, O'nun getirdiği dinin kıyamete kadar baki kalacağı vurgulanmış ve bu hususun zarurat-ı diniyye arasında yer aldığı konusunda görüş birliğine varılmıştır. İslam ulemasının bu hususta dayandıkları delilleri şöylece özetlemek mümkündür:

    • 1. Hatm-i nübüvvet konusunda manası apaçık olan ve hiçbir şekilde tevil edilme imkanı bulunmayan naslar mevcuttur. Bunların başında Hz. Peygamber'in nebîlerin sonuncusu olduğunu belirten âyet gelir.6 Dinin tamamlandığını, insanlık için din olarak sadece İslam'ın kabul edileceğini 7, İslam'dan başka din arayanların ahirette hüsrana uğrayacağını ve isteklerinin asla dikkate alınmayacağını 8, Kur'ân'ın tahrife uğramaktan korunacağını 9 ve Hz. Peygamber'in bütün âlemlere peygamber olarak gönderildiğini 10 bildiren âyetler de, bu konudaki kesin naklî delillerdendir. Hatm-i nübüvvete dair hadisler ise Hz. Peygamber'in gelişiyle nübüvvetin sona erdiğine aykırı düşen bir inancı benimsemeye imkan vermeyecek kadar açıktır. Buna göre Kur'ân'a ve sünnete iman eden herkesin Hz. Muhammed (sav)'den sonra bir peygamberin gelmeyeceğine kesinlikle inanması gerekir.
    • 2. İslam dinini Hz. Peygamber'den öğrenen ashabın nübüvvet iddiasında bulunanlarla savaşmış olması hatm-i nübüvvet konusunda realiteye dayanan tarihî bir delildir. Eğer yeni bir peygamberin zuhuru Kur'ân ve sünnete aykırı olmasaydı ashap bu iddiada bulunanlarla savaşmaz ve onları öldürmezdi. İslam alimleri ashabın bu konudaki icmaına uymuşlar ve aykırı görüş beyan edenlerin Müslüman olamayacağına hükmetmişlerdir.
    • 3. Nasların ve icmaın yanı sıra aklen de Hz. Muhammed (sav)'den sonra yeni bir peygamberin gelmesine lüzum kalmadığını kabul etmek gerekir. Zira Allah'ın insanlara peygamber göndermesi onlara kendi varlığını ve birliğini tanıtma, buyruklarını iletme, dinî ve dünyevi konularda ihtiyaç duyacakları bilgileri anlatma, kendilerine dünya ve ahirette mutlu olmalarını sağlayacak doğru yolu gösterme amacına yöneliktir. Bütün bunlar ise, en kamil manada Hz. Peygamber'in getirdiği vahiylerde mevcuttur. Ergenlik çağına giren insanların duyularını ve vahyin aydınlattığı akıl yürütme güçlerini kullanmak suretiyle ihtiyaç duydukları bilgileri üretmeleri, duyuların ve aklın erişemediği konularda ise sadece vahye dayanarak gerçeklere ulaşmaları mümkündür. Ayrıca Hz. Muhammed (sav)'in nübüvveti evrensel olup getirdiği vahiy de asla tahrife uğramamış, dolayısıyla yeni bir peygambere ihtiyaç kalmamıştır. Ancak nübüvvetin Hz. Peygamber'le sona ermiş olduğu gerçeği, kıyamete kadar bütün Müslümanlara ciddi tebliğ ve temsil sorumlulukları yüklemektedir.
    • 4. Hz. Muhammed (sav)'in vefatından zamanımıza kadar hiçbir peygamberin zuhur etmemesi de hatm-i nübüvveti doğrulayıcı sosyolojik delillerden biridir. Zaman zaman peygamberlik iddiasında bulunanların ortaya çıkması, bu gerçeği değiştirmez. Zira gerek İslam dünyasında gerekse gayr-i müslimler arasında peygamberlik iddia edenlerin hiçbiri iddialarını kanıtlayamamış ve bunlar ciddiye alınmamıştır. Nitekim tarih boyunca bu gibiler sadece birer yalancı ve maceracı olarak değerlendirilmiş ve sahte peygamber diye nitelendirilmişlerdir.

    Buna göre Hz. Muhammed (sav)'in gelişiyle nübüvvetin sona erdiğine inanmamak veya bu konuda şüphe içinde bulunmak dinden çıkmayı gerektirir.

    0 yorum:

    About This Blog

      © Blogger template 'Isfahan' by Ourblogtemplates.com 2008

    Back to TOP